Bir zamanlar çok sevdiğim bir kişi vardı
Geçmiş zamandı ama hatırlamasam şimdi olmazdı

Bir evimiz olacaktı adı evimin isminde saklı
Soluk aldığımda "Ben "diyebildiğim
O benim ışığım, sığınağım her şeyim
Ay ve dünya bile gece gündüz zikir ettiği



Oysa zamanla büyü bozuldu birden
Dokunmaya korktuğum kadın değişti aniden

Her dokunmak istediğimde O'na öfke ve acı geldi diline
Onsuz kalmak istemiyordum öksüz ve yetim kaldım birden



Suya yazı yazmak gibiydi bütün istediğim
İşte sen suya yazı yazdırıyorsun sanki sevdiğim
Mutluluk kursağımda kaldı birden
Tutmayacak bir boyayla tüm dünyayı maviye boyuyorduk aniden



Gözlerimden yaş yerine kırmızılık akıyordu
İçim parçalanıyor sanki dünya üstüme geliyordu



Ahh sevdiğim hala sesin kulaklarımda
Hani o ilk kez bana "merhaba" dediğin
Artık seninle konuşmak Çin Seddini aşmak gibi

Ben yine de vazgeçmem senden artık anla seni sevdiğim



Mutsuz ve sevgisiz insanların yaşadığı ülkede Ay Kız adında yıldızların bile kıskandığı bir kız yaşarmış.
O bulunduğu ülkenin aksine her gün gülen yüzü, gözlerindeki iyilik ve sevgisiyle Tanrıça Hemethia' nın dikkatini çekmiş.

" Dünya her gün beni şaşırtıyor.Gökyüzünden bir peri (Nypha) düşmüş bu topraklara ve bu ölümlünün mutlu olması lazım." demiş.
Ben diyeyim güneşin doğuşu Sen de ki, mevsimlerin oluşumu bir gün ansızın çeşme başında saçlarını tararken Ay Kız onu uzaktan seyreden Umman küçük dünyaları ben yarattım tavrıyla şöyle bir bakmış bakmış " ben bu cahile mi gönlümü vereceğim ! " demiş ama bir şeyi bilmiyormuş ki o kız kalbindeki sevgiyle demiri eriten,rüzgara yön veren ve sevdiği kişi uğruna sabır taşı olup bekleyen bir periy'miş.
Herkes bu işin "oluru olmaz " diye düşünürken bir sabah uyandığında Umman yanında Ay Kız'ın yasemin kokulu saçları ve bal rengi gözleriyle uyanmış yeni güne...


Umman çok kızmış ve şöyle demiş Ay Kız'a ..
- Sen kim oluyorsun ? Beni nasıl kandırdın ? Burada işin ne ? ! diye sormuş.
+ "Benim de haberim yok..Akşam babamın evindeydim bilmiyorum inan ki.. " demiş ama Umman 'ı inandıramamış .




Bu "mutsuz "evlilik devam ederken Ay Kız'ın dolunayın on dördü gibi olan yüzü solmuş üzüntüden gül benzi sararmış.
Ama yine de içi kan ağlarken herkese küçük mutluluklar armağan ediyormuş.
Umman kalbindeki zoraki sevgi kırıntısını da çıkarmak için neler yapmamış ki.. Geceleri yatarken sevgi ve mutluluk dolu hayallerini toplamış kırk kilitli sandığa camdan aşağı atmış sessizce.
Bir başka gün çevresindeki bütün sevgi ,aşk gibi kelimeleri yasaklamış. Bu kelimelerle alay edenlere ödül verdirmiş.
İnsanların kalpleri yumuşamasın diye " bu kelimeleri kullanan her kim olursa yedi başlı ejderhaya verilecektir ! " demiş.



Ama yine de ona ne yaparsa yapsın, ne kadar cefa verirse versin güzel Ay Kız'ın yüzündeki günden güne büyüyen aşk dolu bakışları yok edememiş,
Tanrılar bile bu işe şaşmışlar çünkü sabır timsali Ay Kız sabırla her şeyin
mümkün olacağını kalbiyle söylüyormuş.
Sonunda kilitli kapılar adındaki sözler, kelimeler ve gözyaşları açığa çıkmış.
Tan yeri ağarmaya yakın Umman kabusun kucağında yeni bir güne uyanırken, kül rengi benzini gördüğünde aynadaki suretine sevgisizliğin onu yavaş yavaş öldürdüğünü görerek açmış kalbini sevgiye ama bu sefer de kalbindeki sevgiyi öldürdüğü için kalpsiz,amaçsız bir ruh'a dönmüş.



Ağlarken tek başına evinin bahçesinde son bir hamle yaparak aşkını kırk kilitli sandığın içinden çıkartırım belki diye umut ederken Ay Kız gelmiş.



"Al benim kalbimi... Yeniden yeşerecek içimizdeki sevgi ve merhamet tohumları biz hep bir arada oldukça.. dediği anda bir mucize olmuş ve sevgisiz kalbine aşk dolmuş.
Bir ömür çok mutlu olmuşlar.


not :bir gün sizde gerçekten severseniz ve bu dünyada yaşayan ruh eşinizi bulursanız bu mutlu çifti görebilirsiniz. 



Bugün yürüyüş yaptım lavanta tarlasında
Bir martı Senden selam getirdi bana.
"Al selamını üstümde kalmasın, kanatlarımda ağırlık yapmasın.
Sol yana bakarsan iki sokak ötede simsiyah atıyla bak seni beklemekte
Yalnız fazla bekletip sinirlendirme 
Zira kendisi med cezir gibidir atar seni derinlere" dedi 
Ve uçtu gitti. 


Sonra saçlarım eylül rüzgarıyla havalandı.
Birden ayaklarım üşüdü, soğuk mu olmuş ne?
Ben etrafıma bakınırken öylece bir ses dedi ki bana
"Hadi dans et çıplak ayakla su üstünde"
Ben "yapamam olmaz "dedikçe ve yanaklarımdan yaşlar süzüldükçe
" Başaracaksın düzelecek her şey" dedin.
Ayaklarım üşüdü üstümde ince bir gecelik
İki yol var birisi mavi birisi yeşil



Aklım başımda değil bu nasıl bir sensizlik
Çok özlüyorum Seni gel artık
Herkes soruyor..
"Bu işin sonu ne olacak artık ?"



Sislerle kaplıdır bu yolun sonu derin
Elini uzattın tutacağım Seni
Bir sesle uyandım aniden sıçrayarak
Baktım ki rüyaymış düşmüşüm her yanım ağrıyarak
Gözlerime yaşlardan bir sis perdesi inmiş
Söyle bir tanem bu nasıl bir sensizlik
Kalbim kalbine aktı işte
Belki bu delilik 
Ama artık Sensiz olmayacağım bu kesindir. 




Ah kalbim sen nasıl akıllanacaksın bir bilsem
Hep kalbinin dikine gidiyorsun aniden
Susurluk ayranı gibisin aniden kabarıyorsun
Sonra da püf deyip sönüveriyorsun aniden
Söz geçmiyor yaramaz çocuklar gibisin
Beş kardeş geliyor bir bilsen !
Aslına bakarsan tam da öylesin
Çok pişman olursun, yanlış karar verirsin
Sonra saman alevi gibi hemen sönersin
Kırarsın, parçalarsın, lafını sözünü bilmez her şeye burnunu sokarsın
Pişman olsan da "son pişmanlık neye yarar her şeyin bedeli var olmadı yar"
Boş laflarla doldurma buraları git özür dileme özür ver diyen Ustanı dinle
Boşuna da Mevlana gibi ustaların şiirlerinden bahsetme




***
Ama bu kadar da vurulmaz ki bir kalbe
Bak şiştim patlayacağım şurada
***
Ne yapayım yani bizim de bir gururumuz var
Gururun kibre dönüşüp gözünü kör etmiş oysa
Ah şimdi mis gibi kokular geliyor bahçeden
Ne kokusu işin gücün yemek yemek
Yemek için yaşamamalı yaşamak için yemeli derken
Usta' nın okuyacağı şiiri berbat ettin farkındaysan
Eğer okursan bu şiiri kusura bakma Ustam
Sende haklısın aslında
Sürç-i lisan ettiysem affola...





Ben bir hayali sevmişim meğerse...
Bilemezdim böyle gerçek böyle doludizgin yaşanacağını.
Nereden bilecektim ki ?








Daha önce hiç böyle sevdim mi, gözlerine gözlerim değdi mi, kokusunu hissettim mi bir çiçeğin kokusunda ya da.. ya da kıyametim olacağını bile bile yaşarken ölmek istedim mi O' nun için..
Toplasam elimdeki Sen çıkarmıydın gerçekten.





Dokununca büyüsü bozulacakmış gibi yanımdayken uzaklarda mı sevdim ben
O'nu ?
Yıllarca anneme bin bir naz yapıp yemediğim yemeği sevdiğimin elinden
yedim mi ?
Olmaz denilen ne varsa yapıp kendi katı kurallarımı
yıktım mı?

Ben bunların hepsini yaptım ama kime yaptım bir hayale
Olmayacak düşlere...




Sabahları kalkıp aynalardan önce seyrederdim O' nu. Acele işe gitmem lazım deyip kocaman sarılıp sonra da saç makyaj ve giysilerini giyip çıkardı evden.
Ben O' nun bıraktığı dağınıklığı görmezden gelir ve biraz daha yastığa başımı koyardım. Onun kokusunu içime çekip akşama kadar idareli kullanmaktı niyetim..
Sonra giyinir bende çıkardım çok sonra. Genelde işe geç kalırdım O' nun yüzünden ama olsun.
İnsan sevdiği yüzünden her şeyi göze alır değil mi?

Bazen erken eve gelir diye acele ederdim fakat işlerden fırsat bulamazdım. O beni arar "nasılsın iyimisin?"derdi.
İşte o zaman yüreğim bir panayır yerine dönerdi.





Bütün günüm kötü geçse bile  O sordu diye günlerim hep iyi olurdu.
Bu yeryüzünde bir yerde güneş tekrar doğar, gün yine geceyle buluşur ve ben yine seni beklerdim.

Hep iyi geceler sözünü O'ndan bekler sonra da içimden "Seni Seviyorum, seni çok özledim"derdim. Bunu sadece içim duyardı bir de şu dört duvar..




Hayalle gerçeğin düşle umudun karıştığı gecelerde gözlerin o kocaman bal rengi gözlerin kaplardı yüzümü, tüm benliğimi sonunda uykuya mağlup olup rüyasında beni görmesi için dua ederdim tekrar "Seni Seviyorum" der ve uyurdum öylece.

Gerçek hayale kavuşur hayal düşe ulaşır ve günler peşi sıra akar gider ben her zaman yalnız seni severdim.
Sonsuza kadar...






Boşalt içindeki kederi durma yağ
Seninle gelsin bereketim gel
Gel ki aydınlansın ruhum, can evim
Ne olur

Günebakan çiçekleri seni bekler
Dön yüzünü sen güneşe
Dans etsin rüzgarla birlikte
Ne olur






Yolun sonuna gelmemişsen daha
Acemi telaşlar biriktirdiysen içinde
Her şey için vakit vardır sev sev..sev artık
Ne olur

Bekleyenin vardır belki
Sevgisiz ve kasvetli
Ardında bırakma beni Sen
Ne olur

Kış güneşine aldanıp çiçeklerimi dökme
Sen bahardın yüreğimde temelli
Şimdi zemheride yanarım belki gitme
Ne olur

Kokun sinmiş tüm dünyama
Yalnız öksüz duvarlara
Aynalarda bile suretin varsa
Mecnun edip yakma beni
Ne olur

















     Herşey o beyaz eve girmemle başladı. Sonrası da geldi zaten..


Ama bundan önce size hikayenin başını  O'nunla nasıl tanıştığımızı anlatayım. 


Bundan yirmi sene önce dört yaşında bir çocuktum. Adım Kerem. 

Masal' ın doğduğu ev burası sevdiğim kadının...



Bölgenin en zenginlerinden olan Kürşat Bey ile Melike Hanım birbirlerine ilk görüşte aşık olmuş ve sevdiği kadının ailesinin karşı çıkmasına rağmen hemen evlenmiş ve karısını bunca zamandır çok mutlu etmişti. Bu zamana kadar onların aşkı parmakla gösterilmiş bir peri masalı gibiydi. Ama onların mutlulukları bir şeyle gölgelenecekti .. Çocukları olmuyordu.

Çok uğraşmışlar babamın anlattığına göre..Babam Melike Hanımın doktoruydu. Elinden geleni yapmış fakat olmamış. Sonunda onlar da pes etmişler 

Babam anlatmaya devam ediyordu ...Bir gün çok mutlu haber aldıklarını ve bunun da ailede büyük bir mutluluk yarattığını söyledi. 


+ Sevgilim bugün bir mucize gerçek oldu :)
- Ne oldu sultanım nedir senin yüzünü güldüren bu haber ?
+ Nasıl anlatsam bilemedim şimdi :)
Melike derin bir nefes aldı , sanki soluksuz kalmış gibi hemde kocamanından 
Sonra devam etti neşeyle

+ Hani olmaz denilen, yıllarca o mucizeyi bekledik ya işte şimdi oldu..Aşkım bizim bir çocuğumuz olacak :)
- Nasıl ? Gerçekten mi ? Nasıl anladın ? Dur sen şimdi yorulursun şöyle otur.
Sonra birden gözlerinden yaşlar boşaldı Kürşat Bey'in ..Çocuk gibi, katıla katıla ağlıyordu. 
Melike ilk önce korktu ama sonradan sımsıkı sarıldı sevdiğine,yüzünü kalbine dayadı,saçlarından öptü kokladı.

Günler bu mutlu habere alışmakla geçerken hamilelik de ilerliyor fakat  Melike kendini bir türlü dinç sağlıklı hissetmiyor hep yoruluyor hemen dinlenmek istiyor, nefes alırken bazen morarıyormuş.
Babam Melike'nin rutin kontrollerini yaparken kalp yetmezliği olduğunu farketmiş ama Melike Hanım babama bu konuda yemin ettirmiş. 
Babam bunun tehlikeli sonuçları olacağını söylediğinde de " Herşeye rağmen bu hediye için değmez mi ? " diye yanıt vermiş. 

Bu konuşmadan sonra babam defalarca yine iknaya çalışmış ama nafile ..! 

Doğum zamanı geldiğinde babamı çağırdılar aceleyle o akşam 
Babam kimseye emanet edemeyeceği için beni de getirdi o büyük beyaz eve 
Bana "Sen burada otur sessizce bekle tamam mı oğlum :) " dedi sessizce.. Sonra koşar adımlarla yukarı doğru çıktı.
Daha merdivenlerin yarısında avaz avaz bağırma sesleri duydum. Çok korktum ve başımı kollarımla kapadım. 
Ne kadar süre geçti bilmiyorum. Sesler kesilince merdivenleri çıktım ve ışık olan bir kapı aralığından şunları duydum. Bir bebeğin ağlaması ve arkasından bir adamın "karımı kurtar doktor karımı "diyen sesi ve hizmetçilerin ağlamaları üzerine kapıdan içeri girdim ve O' nu gördüm. Odadakiler "çok güzel bir bebek ama talihi kötüymüş annesini kaybetti ." diyorlardı.

 İşte o an ben bu kızı hiç yalnız bırakmayacağıma yemin ettim. 

Zaman su gibi geçiyordu ve Masal yedi yaşına gelmişti.  Annesinin yokluğuna hala alışamamış üstüne bir de babasının hayatı ona dar etmesinden çok sıkılıyordu. Onun tek arkadaşıydım.

+ Masal hadi gel seni bir yere götüreceğim.
- Nereye Kerem ?
+ Sürpriz ..Sürprizler söylenmez sihri bozulur :)
Biraz durdu ama sonra 
- Hadi gidelim .. dedi.

Patika yollardan,yeşillikler içinden,mis gibi çiçek kokularından geçerek bir ağaç önünde durduk. 
- Ee nerede sürpriz ? 
+ İşte tam önünde Masal 
Masal şaşırmıştı 
- Bu ağaç kovuğunun önünde niye durduk ki ?
+ Burası artık sığınağımız bizim evimiz olacak. Hep yanında olacağım . Burada hep mutlu olacaksın , hiç üzülmeyeceksin Masal 
Yüzünde biraz gülmüştü işte.. Sonunda başarmıştım 
- Ama ben girmem buraya böcek filan vardır sonra !
+ Ben kaç gündür gelip buraları temizledim Adem Amcayla ..İlaçladık ,korkma sen :)
- Ooo siz çoktan işbirliği yapmışsınız ..Peki madem :)
Adem Amca Masal 'ın evine bakan emektar bahçıvandı ve çok iyi bir insandı. Ağzı da sıkıydı üstelik. Bu sığınağımızdan kimseye bahsetmemesini söyledim. Gözlerini kapatıp açtı ve hiç konuşmadı bu konuda.


Neler paylaştık diye sorarsanız.. Neler paylaşmadık ki ; mutluluk, sevgi, merhamet daha birçok şey.
Uzun süre hep bir arada olmak istediğimizde bu ağaç kovuğu sanki sihirli bir zırh gibi bizi sarıyor, görünmez hale getiriyor ve kayboluyorduk. 


Çocukluğumuzun o güzel masum zamanları birlikte olduğumuz sürece hep bizimle olacaktı. 
Ve bunu hiçbir dış etken değiştiremeyecekti. 

Biz kalbimizde sevgiyle yaşarken yıllar su gibi akmış ben üniversiteyi bitirmiş, iş arıyordum. 
Kürşat Bey çocukluktan beri Masal'la benim bir arkadaştan fazlası olduğunu anlamıştı. Baskı uyguluyor ve kızının yüzünü göstermemek için türlü yasaklar koyuyor,adeta bize işkence yapıyordu. Tam o sırada istediğim iş konusunda çok tanınmış bir bilgisayar firmasında görev almam söylendi. Ama gideceğim yer başka bir kentte ve çok uzaktaydı. Masal'ı bırakmak benim için ölüm demekti. Tek çare Masal'a benimle gelmesini söylemek olacaktı. 

+ Masal bugün görüşmemiz lazım 
- Önemli birşey mi var Kerem ?
+ Çok önemli.. Ağaç kovuğuna gel bekliyorum.

Onu nasıl razı edeceğimi düşünürken, Masal benden önce gelmiş beni bekliyordu. 

- Ne oldu ? Çok önemli deyince meraklandım şimdi
+ Masal , iş arıyordum ya..Şimdi işi buldum ama
- Ama' sı ne ?
+ Başka bir şehirde çok uzakta 
Sonra birden içimden O'na sarılmak geldi. Aniden kendime doğru çektim ve O' nu öptüm. İtiraz etmedi kendini bana bıraktı. Sanki uzun bir kargaşadan kurtulmuş, sessiz sakin huzuru bulmuş,hiç ayrılmak istemiyordu. 
"Gitme bırakma beni ne olur "diyordu sessizce
Saçları yüzüme değiyor yasemin kokuyordu içime çektim sanki depolar gibi

Aklıma, ruhuma, yüreğime kazıdım kokusunu 



Dengemiz kayboldu aniden çimenlerin üstüne yuvarlandık. Gökyüzü yorgan çimenler yatak olmuştu ikimize.. Sonra zamanın girdabında kaybolduk ben değil biz olduk. 
Sabahın gülen ışıkları selamlıyordu bizi. Ben sevgilim uyanmasın diye gölge yapıyordum ve O'nu seyre dalmıştım böylece
Lakin bir karga bu mutlu anı bozdu ve benim Masal' ım gözlerini açtı. 
+ Günaydın kır çiçeğim :)
- Günaydın
Sen beni ne kadar zamandır seyrediyorsun böyle :)
+ Ben zaten sende kaybolmuşum zamanın ne önemi var papatyam :)

Doğruldu çimenlerden boynuma sarıldı birden.." Seni seviyorum be adam ..İyi ki varsın hayatımda "
+ Hadi hazırlan bakalım Masal Hanım benimle bugün yola çıkıyorsun. 
-Kerem, sen önden git,evimizi yuvamızı tut.. Ben sonra sana yetişsem olur mu bir tanem ?

Kerem bir an düşündü belki vedalaşmak istediği birileri vardır diye..Üstelemedi. Dedi ki 
+ Hadi o zaman gidelim.
Evine gelmeden ben tekrar sarıldım sevdiğime..
+ "Bu bir ayrılık değil sakın üzülme buluşacağız."dedim.


Aradan elli sene geçti. 

- Sevgilim sen hala gelmedin ? Neredesin ?
Gözüne güneş geliyordu. 
- Kerem yine gölge yapsana sevgilim , yüzüme güneş geliyor.
+ Anne benim Ayşegül yanındayım.

Yatak çarşafları düzeltilmiş ,ilaçları bir köşedeydi.Uzun uzun bakmasına rağmen seçemedi. 
- "Ne işim var burada?  Baban beni bekliyor otobüs bileti yanacak "diyebildi. 

Yıllar önce Kerem'in gittiği otobüs virajı alamayarak kaygan yolda bir başka araçla çarpışmış ve o otobüsten kurtulan olmamıştı. Sonrası büyük bir acı, üzüntü ve Masal' ın bir gecede herşeyi unutması. Buna bağlı olarak hastalıkların peşi sıra gelmesi. Hepsi ama hepsi bir anda olmuştu. 
 Şimdi Kerem'den, sevdiği adamdan geriye kalan sadece kızı 
Ayşegül'dü işte..

Hemşire hastalığının son zamanlarında olduğunu hoş tutmak gerektiğini söylemişti. Arada bazı güzel anılar hatırlasa da artık Masal kendi masalının sonuna geldiğini hissediyordu. 

- Ayşegül, gel sarıl bana 
dediğinde gözlerinden yaşlar süzüldü.  Ayşegül annesine sarılırken ağlıyordu gözyaşları birbirine karışıyordu sanki  
+ Anne ne olur bu dünyada beni kimsesiz yalnız bırakma.. dedi. 
Masal sarıldı kızına sımsıkı bir süre,yüzü gülüyordu sevdiği adam ellerini uzatmış O'nu bekliyordu. 
- Geliyorum dedi elleri kaydı ansızın  
sarıldı sevdiği Kerem'ine... 
















Öyle yüzü de çok güzel değildi aslında.. Asıl adı neydi neydi ?
Melek 'ti galiba adı.

Aslında hiçbir yeri güzel değildi ama o gözleri var ya beni benden alan badem gözleri , ah o gözleri
Neler saklıyordu derininde acaba ?
Gözlerine bakan iflah oluyor mu derseniz ben hiç iflah olanını görmedim bu zaman kadar.
Önce amansız bir hastalığa tutuluyor, gün geçtikçe sararıyor soluyor, zamanı gelince de kararıyor ve bir gölge gibi sislere karışıyorlardı.

Onun gözlerinde keşfedilmemiş topraklar ,savaşlar, gönül yangınları, bıçak kesikleri çokça olurdu. Ayrılıklar çokça olurdu ve kanırta kanırta, canını yaka yaka yaşanırdı. Sonra da etkisi altına aldığı kişiyi yıllar geçse bile "iz'i "çıkmayacak bir mecnun haline dönüştürürdü.
İşin kötüsü bunları bilmeden yapardı.
Bir ülkeyi keşfeder gibi bakmalıydı senin gözlerine
Ve o ülkenin sokakları , mahalleleri, okulları , nehirleri ,dağları ve gözlerinde kaybolduğum onun gökyüzü
İşte buydu benim onda gördüğüm..









Bende onunla bir akşam vakti karşılaştım işte. Karanlıkta parlayan gökyüzünün tüm yıldızları gözlerinde toplanmış, iri siyah, bir bakışta düşkün hale getiren o gözleri gördüm.
Aceleyle evinden çıkıyordu.Elinde dört tarafı birbirine bağlanmış bohçası vardı.
Bir anda nasıl çarpıştık hatırlamıyorum ama benim dönüm noktam olduğunu biliyorum sadece.
Dedi ki "Kusura kalmayın şehre gideceğim."
Saat gece yarısına gelmekteydi yavaştan..
Ağzımdan şu sözler çıktı aniden
"Ben sizi götüreceğiniz yere bırakayım.Bu vakitte tek başınıza gitmeniz tehlikelidir." dedim. Sonra karanlıkta bana doğru döndü
"Benim gidecek yerim yok aslında.. Evinizde kısa bir süre saklanmama izin verirmisiniz "diye soran gözlerle bana baktı.
Şaşkınlık, şok gibi duyguları kısa sürede attım ve "Lütfen takip edin."
Evime geldiğimde kapıyı açtım geri çekildim ve
"Burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz. "dedim.
Başını teşekkür ederim anlamında eğdi.

Kapıyı kapatırken başındaki şalı aşağı kaydı ve kısacık saçları ortaya çıktı.






Utandı benim gözlerimde aksini görünce..Mahzunlaştı o badem gözler birdenbire.Ağlamaya başladı.Anlattı sonra babasının onu yaşlı bir adama vermek istediğini, onun okumak istediğini, o adamla evlenmemenin en iyi yolununsa ipek gibi simsiyah saçlarını kesmek olduğunu anlattı ve tekrar ağladı.
Bulundukları bölgede kadının ziynetinin çok uzun, parlak ve gür saçlar olduğunu ve kadınların saçlarının evlilikte çok önemli olduğunu söyledi.
Annesinin hiçbir zaman çocuklarını korumadığını ve sonunda da bu kaderi yaşamamak için o çok sevdiği siyah elmas saçlarından kurtulduğunu söyledi.

Bir hafta sonra toparlandı. Benden tekrar okula gitme konusunda yardım istedi.
Gönlü yüce kadın daha sonra hayalini kurduğu hemşirelik mesleğinde yüzlerce kişiye can oldu.


Kendi iradesi olmadan yapılan herşeye karşı dik duran, onurlu ve ne kadar yüce yürekli bir kadındı bu.
İşte şimdi bir kat daha yücelmişti gönlümde..

Sabah güneşin ilk ışıklarıyla kendi yatağımda uyandığımda tedirgin oldum. Hemen yataktan doğruldum ben nasıl burada kaldım onu düşünmeye çalışıyordum. Kafamda bazı imgeler belirmeye başlamıştı. Odalara baktım O yoktu. Sonra yavaş yavaş hatırladım ve yere çöktüm.
Yıllar önceki unutamadığım sızım bana yine akıl oyunları oynamıştı. Gözümden birkaç damla yaş süzüldü.

Bazı hatıralar özellikle de o hatırayı oluşturan kişiler geçmişte kaldı desek bile her an sol yanımızda ince bir sızı halindedirler.
Bu da zamansız bir yerde başlayan sızlayan bir yaraydı işte...




 


                                                 Kendi  halinde bir kızdım bir zamanlar
                                                 
                                                 Sevgi ,aşk gibi kelimeleri bilmezdim ben
Notalar bana arkadaş olmuştu
Sevgiyle henüz yüreğim yoğrulmamıştı
Sonra bir gün bir peri kızı geldi 
Aklıma gelmeyecek şeyler söyledi
Geçmez bir ömür böylece dedi 
Yalnız kalmak için çok erken diye söyledi 
Yağmurda ıslanmayı göze alacaksın ki
Yağmuru sevmeyi öğrenebilesin 
Açarsan şemsiyeni sen her zaman 
O zaman mutlu olamazsın hiçbir zaman
Böyle söyledi peri kızı bana
İlk başta alışamadım ben bunlara
Sonra ..Sonra nedense yüzümü yağmura verdim
Mutluluk yolunda yolum çok emin
Mektup yazmakla başladım işe 
Olsun varsın beni duyar bir şekilde
Yırttım yazdım tekrar yazdım 
Sonunda sihirli kelimeleri buldum
Sıcacık bir çayla yıkadım ruhumu 
Bir anda çok mutlu mu oldum sanki
Arınmış bir halde sığındım bir ağaca
Okudukça açlığımı yatıştırıyordum ben oysa
Uyumuş uyanmışım maviliklerde
Sonra baktım ki dümeninde sarı bir güvercin
Kuşlar uçuyor başımda nedense
Şaşırdım kaldım ben doğrusu bu işe
Çocuk olmuşum elimde çilekten bir balon 
Isırsam mı ısırmasam mı kararsızım şu an
Rüyaymış bu galiba gördüklerim 
Sadece şundan eminim 
Gerçektir seni sevdiğim 
Şu an uzakta olsan da sen
Bu aşk tende oldukça hiç bitmeyecek seni sevmelerim 

Seni ilk gördüğümde üzerinde mavi bir kazak vardı. Sanki o mavilik içime işlemişti aniden. Sen deniz kenarında dalgaların sesini dinlerken bende amaçsız bir şekilde evden çıkmış ayaklarım beni denize getirmişti.

Birkaç kişi vardı yanında onlarda balık tutuyorlar sana bir şeyler soruyorlardı. Sonra denizde taş sektirmek için çakıl taşı almaya eğildiğinde gördüm çikolata gözlerini..
Bir bankta oturdum ve bir süre izledim seni. Güya yerim diye aldığım simiti elimde evirip çeviriyor, sonra simitleri parçalıyor martılara doğru atıyordum.
Sen o anda bir başkasının oltasına yem takmakla meşguldün. Dolaşan misinaları ayırıyordun.

Neden sonra farkettin beni geldin yanıma oturdun.
"Merhaba " dedin bana

O an dünyanın bütün merhabaları söylenseydi inan bu kadar etkili olmazdı işte.
Bu kısacık an hiç bitmesin sonsuza kadar sürsün istedim.
Daha sonraki günlerde yine karşılaştım seninle..
Yanıma oturdun ve "En sevdiğin renk nedir ?" dedin.
Bende "çikolata rengi "dedim..
Bir an başını önüne eğip sustun sonra
Sonrasında gülümsedin usulca

Yıllar geçse de etkisi sönmeyen bu sevgiyi şimdi buraya yazıyorum da acaba rastlayıp okurmusun bilemiyorum...

İçindeki mutluluk hep sürsün istiyorsan eğer bulutların üstüne çıkmayı bildiğin gibi yaşamın yükünü de çekmeyi bileceksin.
Gözlerinde küçük bir çocuğun hiç büyümeyen masumiyeti kalacak..
Ömrünce ..
Hiç değişmeyecek ve değiştirmeyeceksin bu büyülü halini
Saflık aptallık desinler olsun varsın 
Bildiğin yoldan gidecek içini aklını fikrini temiz tutacaksın
Sen her doğan günü ganimet bilecek ve şükredeceksin hayatta olduğuna
Nefes alacaksın doyasıya sanki ilk kez öğrenir gibi 
Kokusunu duyacak farkedeceksin sanki ilk kez öper gibi 
Çakmak çakmak gözlerinde dünyanın bütün renkleri parlayacak 
Sımsıkı sarılacak ve bırakmayacaksın sevdiğini sevdiklerini 
Bazen insan görür ama anlamaz kör olur gözleri 
Kendine iyi geleni farketmez kaçar gözünden öylece
Çok geç olmadan ruhuna , kalbine , benliğine kısacası 
Her şey'ine iyi geleni bırakmayacaksın 
Kıyametler kopsa da zavallı yüreğinde gözleri gözlerine değmedikçe 
Gölgesi senin gölgenle sarmaş dolaş olmadıkça 
Sen huzura eremezsin iyileşemezsin 
Herkesi seveceksin bu hayatta
Kocaman bir yüreğin ve mutlulukla dolu bir kalbin olacak 
Elin de açık olacak hani 
Sevgi cimrisi olmayacak vereceksin verebildiğin kadar 
İlgini , sevgini, gözyaşlarını ,hoşgörü ve huzuru
Uzun sözün kısası 
Bunları yaparsan eğer sen iyi bir insan olacaksın.









Hergün vapurda rastlıyordum ona ..İlk başlarda açıkçası dikkatimi çekmedi.
Gülen aydınlık yüzü ve tepede topladığı saçlarından sıyrılıp giden birkaç perçemin yay gibi kaşlarına düşmesi içimi ısıtan ılık bir meltem gibiydi.






Vapurda hep aynı yere oturuyordu. Bir gün bende yanındaki boş koltuğa oturdum. Rüyasından uyandırılmış bir çocuk gibi sıçradı. Korkuttuğumu anladım ve "Özür dilerim sıçrattım sizi.. Boştu onun için oturdum." dedim.
"Önemli değil "dedi sesi baharda içine işleyen saka kuşu gibiydi.

Daha sonraları işime geç kalmayı göze alarak ondan ayrılmamak için vapurda görüşmeye başladık . Bazen konuşmuyordu ama sessizliği bile kendine aşık etmeye yetiyordu.
"İsmim Gece" dedi bir gün.
"Ben doğduğumda kısa bir süreliğine gözlerim görüyormuş ama sonra kornea yırtılması sonucu gözümün ilk başta yarısını sonra da tümünü kaybetmişim."
Ben aniden Gece'nin elini tuttum ve "Çok üzüldüm Gece .. İstersen bu konudan  bahsetmeyebilirsin dedim. O da üzülmememi bu duruma artık alıştığını söyledi.
Daha sonraki günlerde görüşmelerimiz hiç aksatmadan devam etti ve ben ona artık onu sevdiğimi söyleyecektim.
Vapurdan indikten sonra onu kolundan tutarak  "Hadi bakalım Gece Hanım benimle geliyorsunuz :)"dedim. İtirazsız kabul etti. Biraz yokuşta çok güzel sakin denizi gören bir çay bahçesi vardı. Kolundan tutarak onu çıkartmak istedim.Çantasından beyaz bastonunu çıkarttı ve
"Teşekkür ederim :) dedi.
Sandalyesini tutmak için elini tuttuğumda beni görmese de bana doğru baktığını hissettim ve "Buraya lütfen "dedim. Biraz oturduktan sonra şirketim olduğunu ve kendisine ilk görüşte aşık olduğumu ve bu aşkın bütün hücrelerime işlediğini söyledim.


Yalnız bir şey dikkatimi çekmişti. Gece bana kendisiyle ilgili bilgiler verirken benim adımı bir kere bile olsun merak etmemişti. Bu gerçekten çok şaşırtıcıydı. Neden olduğunu anlamıyordum ama çok da merak ediyordum .
Ben bunları düşünürken Gece birden "Adını niye sormadığımı merak ediyorsun değil mi? dedi.Adını sormadım çünkü adını biliyorum senin adın Poyraz :)
Ve bana uzun zamandır takmak için cebinde sakladığın yüzüğü cebinden çıkar Poyraz..Soracağın soruya cevabım evet olacaktır. "dedi.
Büyük bir şaşkınlık ve şok içindeydim. Nasıl bunları bilip hissetmişti  ne ara bunu anlamıştı bilmiyordum ama dizlerimin üstüne çöküp ona evlilik teklifimi şöyle yaptım .
"Gece ömrümün sonuna kadar senin gündüzün aydınlığın ışığın olmak istiyorum. Benimle evlenirmisin ?" diye sorduğumda Gece ellerini yüzümde gezdirerek "evet sonsuza kadar "dedi.






" Hayat çok kısa..

Sevdiğinin peşinden gitmelisin bence " dedi Peter

Heidi yüzünü bulutlara çevirdi ve "Neden mutluluk bu kadar zor Peter ?"diye sordu .
Baksana Peter Şnovli ve Beyli'den daha mutlusu yok şu hayatta ..
Hergün hoplayıp zıplıyorlar, yamaçlardaki  en taze,lezzetli kekik kokulu otlardan yiyorlar. Bunu yaparken de uçurumdan kayarsam birşey olursa diye korkmuyorlar.Ve sevgilerini de sütlerini de sakınmadan paylaşıyorlar."
Ama insanlar öyle değil ki dedi Peter ..Heidi insanlarla keçileri yanyana getiremezsin onların sevgileri daha masumdur. Bu her zaman böyledir.
"Biliyorum ama yine de büyükbabam gibi düşünmüyorum Peter.. Onlarda bir gün sevgiyle iyilikle kalpleri yumuşayacak içlerinde büyük çam ağacı iyilik tohumları dört bir yana yayılacak :)






Keşke'lerle dolu olmasa şu hayatım
Mesela iyi ki'lerle dolu olsa bolca ..

İyi ki seni tanımışım mavi renge aşık prens
İyi ki beni mutlu eden kişi
İyi ki her kelimesi benim duam gibi olan adam

Daha çok söyleyeceklerim var sana
Ama..
Herşeyi tadında bırakmalı değil mi :)

Küçük bir kuş çırpınıyor sol tarafta
İyi ki sen varsın şu anda


Yedi yüz kusur kilometre mesafe olsa da aramızda
Ne kadar uzakta olsan da aslında yakınsın bana

Çok merak ediyorum ben aslında
Hiç mi getirmedin beni aklına ?



"Gözlerinden sevgi akıyor " demek buysa eğer
 Sen çoktan olmuşsun Leyla'nın Mecnun'una eşdeğer

 Gel desem şimdi pattanadak çıkar gelirmisin bana
 Ne desem bilemedim bunca sözden sonra sana



 Ahh aşk sen nelere kadirsin bak şimdi
 Gecenin bu saati yazdırıyorsun beni deli deli

"Bırakma beni diyecek yok mu ?" diyeceğim ama
 Yine de laf geçmiyor işte kalb-i sevdaya

 Dışarda yağmur yağıyor bak şu ara
 Dans edeceğim sokakta çıplak ayakla peşin sıra



Peri kızından satırlar okudunuz işte
Bir şövalye belki çıkar gelir az sonra