Sabahleyin  “artık git ...seni görmek ,sesini duymak istemiyorum .” demiştim . Nereden bileyim bu sözlerimi  ciddiye alacağını ..
Annem derdi  ki  “insan çok sevdiğini ,değer verdiğini  yerden yere vurur ..onun canını acıtır …. Halbuki aslında acıyan kendi canıdır,yarasıdır . O  an farkında değildir ama zamanla o yara kabuk bağlamaz ,hep açık kalır bir şekilde de hayatınızda  o acı hep olur .. “

İşte şimdi de olan oldu ..
Sen gittin ….
Gitmekle kalmadın evimizin yaşayan ruhunu yani “sen’i “de götürdün . Öksüz yetim bıraktın beni ..Kimsesiz kalmanın ne demek olduğunu bilmiyordum , işte şimdi çok güzel öğrettin bana
Çok acı bir şekilde öğrettin bana ..
Kurşun gibi oturdu yüreğime biliyor musun ?
Sesine alışmışım işte ..Nefesine …
Uykudayken sen ,  senin nefes alışverişlerini dinlemeyi severdim ,
Küçük küçük ,bir kedi gibi ufak nefesler alırdın ,sanki ilk defa görüyor gibi ,
seni tanımak ister gibi ,bir şey olacak  gibi özlemle seyrederdim seni ..
Gülleri çok severdin ,özellikle kırmızı olanlarını ..

Kocaman yeşil  gözlerinle bakarken bana , içlerinde kim bilir ne manalar saklıydı ama …
Ama ben anlamadım işte …Belki de anlamak istemedim.

Artık kırmızı gülleri sevmiyorum,
Diktiğin kırmızı eteği  de,dansettiğin kırmızı pabuçlarını da..
Öyle yalnızım ki Eftelya ..
Gidişin  yüreğimin  ortasına kor bir ateş düşürdü  ve hala o ateş de sönmedi ..











Uzun zaman önce yayınlanan bir televizyon reklamında genç kadın sevdiği adama “Beni şu kadarcık bile sevmiyor musun?” diye soruyor..
Bu reklama göre; sevdiğine pırlanta alamayan bir insan sevmeyi ve sevilmeyi de hak etmiyor demektir.
Peki, sevdiği insana pırlanta değil bir demet papatya alan bir insanın ruh hali nasıl olmaktadır?






Ülkemizin bu zor koşullarında bir kişinin geleceğinden bile endişe duyduğu bir ortamda, yiyecek bir lokma ekmek bulamayan ve bunun sonucunda ailelerin de büyük bir sosyal ve ekonomik çöküntünün eşiğinde olduğu zamanlarda böyle bir reklam “hangi akla hizmet” yapılmıştır? Bunu anlayabilmek mümkün değildir!!
Aşkın içine maddiyat girdiği zaman aşk başka bir şeye “çıkar ilişkisine” dönüşmez mi? Sevgi zor zamanda birlikte olmak değil midir?
Bu ve bunun gibi  soruları çoğaltmak mümkündür.. Bunun için reklam yapan ve reklam verenlerin de sağduyulu bir şekilde davranıp reklamların artısını ve eksisini düşünüp öyle yayınlamaları gerekmektedir.
Aşkın ve sevginin içtenliğinin taksitlere bölünmesi hiç onaylanmayacak bir şeydir. Hani bir atasözünde “İki gönül bir olursa samanlık seyran olur” deniyor ya.. Her ne kadar bu söz şimdilerde geçerliliğini yitirse bile (kişiye göre değişir) yine de sevginin galip gelmesi için her iki tarafın da ellerinden gelen gayreti gösterip aşkı ve sevgiyi korumaları lazımdır.
Fakat maalesef şimdi çoğu evliliklerde evlenmeden önce kadın ve erkek kendi aralarında evlilik sözleşmesi dedikleri bir kağıt parçasını karşılıklı olarak imzalıyorlar. Evliliklerinin mahremiyetlerine  avukatlarını da karıştırarak bu güzel evlilik kurumunu başlamadan bitirmiş oluyorlar. Kadın ve erkeğin evliliğe giden zorlu yolda daha başlarda “ne kadar paran varsa ben seni o kadar seviyorum, ev, araba, bankada paran var mı, o zaman yakınıma gel” demek ne kadar doğrudur? O da ayrı bir sorun…
Sadece “beni şu kadarcıkta sevmiyor musun?” diyen bir kadının veya erkeğin sözlerinin iyi düşünülüp analiz edilmesi ve o kişiden de hemen uzaklaşılması tavsiye edilir.




Sevginin ne yazık ki maddiyata dönüştüğü günümüzde Ferhat’ın aşkı için dağları delmesinin veya Kerem’in Aslı için yanıp tutuşmasının herhalde hiçbir önemi yokmuş!! Ne diyelim…
Umalım ki gelecek nesiller paranın ön planda olmadığı sevgiler yaşarlar…