Issız şehirlerin hiç uğranmamış kuytularında kalabalığı aramaktı seni sevmek..
Heybelideki İhtiyar ağacın ayaklarının dibine uzanıp nice sevdalı hikayeler dinlemekti dilsiz yarıklarından..
Susmaktı; adını soranlara kuşkuyla. 



Avaz avaz konuşmak, sessizliğime sebep arayanlara..
Seni sevmek; beni terketmekti bir karanlık vakti. Cami avlusuna bırakıp kaçmak tüm hayallerimi, vicdanıma aldırmadan. 
Anneme yalan söylemekti seni sevmek, bildiğim halde mutlaka öğreneceğini telaşımın sebebini.
Güzergahı olmayan bir yola sürüklemekti bedenimi sonra; tozlu yollarda yalın ayaklarımı heba etmek ne aradığımı bilmeden..





Seni sevmek, masum bir bakışın kurbanı olmaktı bir öğle vakti. Avuçları ter dolu ki ele sımsıkı tutunmak. Hiç yabancı olmadığım vedalara kucak açmak..

Seni sevmek kaybolmaktı zamanın bir köşesinde. Gelecekten umut kesmek, geçmişi mumla aramaktı..




İki yaşlı göz, iki sağır kulak, ve eksik bir hayattı seni sevmek..Tamamlanması o kadar zor....

“Ölecek miyim ?” diye sordu adam kadına…
Sonra zamanı olmayan bir sessizlik oldu aralarında fakat aslında herkes konuşuyordu. 
Gözleri, dudakları, boynuna değen saçları, küçücük burnu, pembeleşen yanakları, elleri ve incecik boynundaki yasemin kokusu. 
Öyle güzeldi ki elleri “avucuma alsam mı diye geçirdi “içinden adam…sonra dedi ki öpmeli doyasıya, yanaklarımda dolaşmalı o eller gündüz niyetine sevdalar, acı çekmeler, ağlamalar, med cezir gibi kabarmalar yaşatmadan bu “gitme”lerin ne anlamı kalır değil mi ?




“Sevmelere gelesin, aşkların en derin hallerine yakalanasın.”diye beddua ettilerse işte tutmuştu sonunda. 

“Sen ne yaptın bana küçük kuş söyle ne yaptın ? “
Kadının gözlerinde menekşe rengi yağmurlar vardı. Ve adam menekşeleri koparmamak adına sustu.



Hani derler ya “Şu an konuşan konuşsun ya da sonsuza kadar sussun.” diye büyüyü bozacak iki kelimeyi diyemeden sevdaları kilitli dolaplara kaldırıldı.


Son Kullanma Tarihi  : Bilinmiyor.


Sevda dediğin pencerene konan bir küçük kuştur. Bakar camından içeri, arada tık tık diye beni içine, içeri al diye ses verir. 
Duymak da sana kalmış duymamak da


Nefes almak gittikçe zorlaşıyorken bu dünyada, dünyanın herhangi bir yerinden okyanus ötesinden ya da çok uzak denizlerden gelen müjdeli haberler getiren bir aydınlığınız var mı ? 

Var mı sıcacık bir odada yastığın öte yanında elinizi koyduğunuzda hemen sıcaklığını elinizle hissettiğiniz ? 
Zor geçen gününüzde kapıyı açtığında ışığıyla gününüzü aydınlatan ?
Kafanızda binlerce sorunla sabah evden çıktığınızda ip atlayan küçük kızın size ilaç niyetine gülümsemesi ? 






Alın elinize dumanı üstünde bir çay ya da kahve için, elinizi yakan bir sıcaklıkla sizi gülümseten ekmeğin kenarını ısırın, çiçeğiniz varsa konuşarak besleyin onu.
Unutmayın sevgi kalpleri açan bir anahtardır aslında.
Bir bebeğin sesini duyan annenin ilk sevinci ?
Ya çocukken yüzünüze değen yağmurun damlalarını hissettiğinizde nasıl mutlu olduğunuzu hatırlıyor musunuz ?






Bütün bunlar sizin hala nefes aldığınızın habercisidir. Üzülmeyin sakın, yaşıyorsunuz ! 
Zor zamanlarda en iyi şey nefes almaktır mesela. 




Hadi siz de şimdi her ne yapıyorsanız bırakın ve çıkın bahçenize, balkonunuza...
Camınızı açın. 
Sonra şöyle bir kocaman nefes alın doyasıya, atın kötü düşünceleri aklınızdan.Sizi üzecek, incitecek olan olaylar, meseleler her ne olursa kapatın kepenklerinizi onlara.




Hatta uzunca bir süre " Tadilat nedeniyle kapalıyız ,nefes alıp geleceğiz !" diye de not düşün dış duvarlarınıza. 
Arındırmak zaman alacak belki bu düşüncelerden fakat her şeyin bir ilki olmalı değil mi hayatta ? 

Yoksa bir insan başka türlü nasıl Nefes alır ki bu yaşamda :) 









Bir zamanlar çok sevdiğim bir kişi vardı
Geçmiş zamandı ama hatırlamasam şimdi olmazdı

Bir evimiz olacaktı adı evimin isminde saklı
Soluk aldığımda "Ben "diyebildiğim
O benim ışığım, sığınağım her şeyim
Ay ve dünya bile gece gündüz zikir ettiği



Oysa zamanla büyü bozuldu birden
Dokunmaya korktuğum kadın değişti aniden

Her dokunmak istediğimde O'na öfke ve acı geldi diline
Onsuz kalmak istemiyordum öksüz ve yetim kaldım birden



Suya yazı yazmak gibiydi bütün istediğim
İşte sen suya yazı yazdırıyorsun sanki sevdiğim
Mutluluk kursağımda kaldı birden
Tutmayacak bir boyayla tüm dünyayı maviye boyuyorduk aniden



Gözlerimden yaş yerine kırmızılık akıyordu
İçim parçalanıyor sanki dünya üstüme geliyordu



Ahh sevdiğim hala sesin kulaklarımda
Hani o ilk kez bana "merhaba" dediğin
Artık seninle konuşmak Çin Seddini aşmak gibi

Ben yine de vazgeçmem senden artık anla seni sevdiğim



Mutsuz ve sevgisiz insanların yaşadığı ülkede Ay Kız adında yıldızların bile kıskandığı bir kız yaşarmış.
O bulunduğu ülkenin aksine her gün gülen yüzü, gözlerindeki iyilik ve sevgisiyle Tanrıça Hemethia' nın dikkatini çekmiş.

" Dünya her gün beni şaşırtıyor.Gökyüzünden bir peri (Nypha) düşmüş bu topraklara ve bu ölümlünün mutlu olması lazım." demiş.
Ben diyeyim güneşin doğuşu Sen de ki, mevsimlerin oluşumu bir gün ansızın çeşme başında saçlarını tararken Ay Kız onu uzaktan seyreden Umman küçük dünyaları ben yarattım tavrıyla şöyle bir bakmış bakmış " ben bu cahile mi gönlümü vereceğim ! " demiş ama bir şeyi bilmiyormuş ki o kız kalbindeki sevgiyle demiri eriten,rüzgara yön veren ve sevdiği kişi uğruna sabır taşı olup bekleyen bir periy'miş.
Herkes bu işin "oluru olmaz " diye düşünürken bir sabah uyandığında Umman yanında Ay Kız'ın yasemin kokulu saçları ve bal rengi gözleriyle uyanmış yeni güne...


Umman çok kızmış ve şöyle demiş Ay Kız'a ..
- Sen kim oluyorsun ? Beni nasıl kandırdın ? Burada işin ne ? ! diye sormuş.
+ "Benim de haberim yok..Akşam babamın evindeydim bilmiyorum inan ki.. " demiş ama Umman 'ı inandıramamış .




Bu "mutsuz "evlilik devam ederken Ay Kız'ın dolunayın on dördü gibi olan yüzü solmuş üzüntüden gül benzi sararmış.
Ama yine de içi kan ağlarken herkese küçük mutluluklar armağan ediyormuş.
Umman kalbindeki zoraki sevgi kırıntısını da çıkarmak için neler yapmamış ki.. Geceleri yatarken sevgi ve mutluluk dolu hayallerini toplamış kırk kilitli sandığa camdan aşağı atmış sessizce.
Bir başka gün çevresindeki bütün sevgi ,aşk gibi kelimeleri yasaklamış. Bu kelimelerle alay edenlere ödül verdirmiş.
İnsanların kalpleri yumuşamasın diye " bu kelimeleri kullanan her kim olursa yedi başlı ejderhaya verilecektir ! " demiş.



Ama yine de ona ne yaparsa yapsın, ne kadar cefa verirse versin güzel Ay Kız'ın yüzündeki günden güne büyüyen aşk dolu bakışları yok edememiş,
Tanrılar bile bu işe şaşmışlar çünkü sabır timsali Ay Kız sabırla her şeyin
mümkün olacağını kalbiyle söylüyormuş.
Sonunda kilitli kapılar adındaki sözler, kelimeler ve gözyaşları açığa çıkmış.
Tan yeri ağarmaya yakın Umman kabusun kucağında yeni bir güne uyanırken, kül rengi benzini gördüğünde aynadaki suretine sevgisizliğin onu yavaş yavaş öldürdüğünü görerek açmış kalbini sevgiye ama bu sefer de kalbindeki sevgiyi öldürdüğü için kalpsiz,amaçsız bir ruh'a dönmüş.



Ağlarken tek başına evinin bahçesinde son bir hamle yaparak aşkını kırk kilitli sandığın içinden çıkartırım belki diye umut ederken Ay Kız gelmiş.



"Al benim kalbimi... Yeniden yeşerecek içimizdeki sevgi ve merhamet tohumları biz hep bir arada oldukça.. dediği anda bir mucize olmuş ve sevgisiz kalbine aşk dolmuş.
Bir ömür çok mutlu olmuşlar.


not :bir gün sizde gerçekten severseniz ve bu dünyada yaşayan ruh eşinizi bulursanız bu mutlu çifti görebilirsiniz. 



Bugün yürüyüş yaptım lavanta tarlasında
Bir martı Senden selam getirdi bana.
"Al selamını üstümde kalmasın, kanatlarımda ağırlık yapmasın.
Sol yana bakarsan iki sokak ötede simsiyah atıyla bak seni beklemekte
Yalnız fazla bekletip sinirlendirme 
Zira kendisi med cezir gibidir atar seni derinlere" dedi 
Ve uçtu gitti. 


Sonra saçlarım eylül rüzgarıyla havalandı.
Birden ayaklarım üşüdü, soğuk mu olmuş ne?
Ben etrafıma bakınırken öylece bir ses dedi ki bana
"Hadi dans et çıplak ayakla su üstünde"
Ben "yapamam olmaz "dedikçe ve yanaklarımdan yaşlar süzüldükçe
" Başaracaksın düzelecek her şey" dedin.
Ayaklarım üşüdü üstümde ince bir gecelik
İki yol var birisi mavi birisi yeşil



Aklım başımda değil bu nasıl bir sensizlik
Çok özlüyorum Seni gel artık
Herkes soruyor..
"Bu işin sonu ne olacak artık ?"



Sislerle kaplıdır bu yolun sonu derin
Elini uzattın tutacağım Seni
Bir sesle uyandım aniden sıçrayarak
Baktım ki rüyaymış düşmüşüm her yanım ağrıyarak
Gözlerime yaşlardan bir sis perdesi inmiş
Söyle bir tanem bu nasıl bir sensizlik
Kalbim kalbine aktı işte
Belki bu delilik 
Ama artık Sensiz olmayacağım bu kesindir. 




Ah kalbim sen nasıl akıllanacaksın bir bilsem
Hep kalbinin dikine gidiyorsun aniden
Susurluk ayranı gibisin aniden kabarıyorsun
Sonra da püf deyip sönüveriyorsun aniden
Söz geçmiyor yaramaz çocuklar gibisin
Beş kardeş geliyor bir bilsen !
Aslına bakarsan tam da öylesin
Çok pişman olursun, yanlış karar verirsin
Sonra saman alevi gibi hemen sönersin
Kırarsın, parçalarsın, lafını sözünü bilmez her şeye burnunu sokarsın
Pişman olsan da "son pişmanlık neye yarar her şeyin bedeli var olmadı yar"
Boş laflarla doldurma buraları git özür dileme özür ver diyen Ustanı dinle
Boşuna da Mevlana gibi ustaların şiirlerinden bahsetme




***
Ama bu kadar da vurulmaz ki bir kalbe
Bak şiştim patlayacağım şurada
***
Ne yapayım yani bizim de bir gururumuz var
Gururun kibre dönüşüp gözünü kör etmiş oysa
Ah şimdi mis gibi kokular geliyor bahçeden
Ne kokusu işin gücün yemek yemek
Yemek için yaşamamalı yaşamak için yemeli derken
Usta' nın okuyacağı şiiri berbat ettin farkındaysan
Eğer okursan bu şiiri kusura bakma Ustam
Sende haklısın aslında
Sürç-i lisan ettiysem affola...